Mevlana Celaleddin-i Rumi’de MANA-SURET perspektifi

UYANMAK

Heidegger’e göre Aristo’nun yaşamı bir tümceyle özetlenebilir,

‘Doğdu, düşündü ve öldü’.

Ona göre gerisi tamamen hikayeden ibaretti.

Ne bilginler geldi, neler buldular

Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar

Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?

Birer masal söyleyip uyuyakaldılar

(Ömer Hayyam)

Bilim de, felsefe de, herkesin üzerinde mutabık kalacağı evrenselliği araştırır. Ancak bilim bunu, varlıkların yapısı, mekanizması üzerinden, felsefe ise, değer ve anlamı nesne edinerek yapar. Üzerinde herkesin mutabık kalacağı bir anlam, öz arayışı, felsefenin en önemli konusudur.

Felsefe, Galilei’e göre, insanın gözünün önündeki devasa evren kitabında yazılıdır. İbn-i Sina’ya göre, ‘insanın, varlıkların, eşyanın gerçeğine ulaşmak yoluyla olgunlaşması’dır. Wittgenstein’a göre, ‘sineğe şişeden çıkış yolunu göstermek’tir. Heidegger’e göre, insanın yaşamı içinde kendisiyle karşılaşmasıdır.

Metafizik, basit dille söylenecek olursa Aristo için, kavrambilim’dir. Deleuze de bunun bir uzantısı olacak biçimde felsefeyi, ‘yeni kavram üretme’ olarak tanımlamıştır. İnsan, ortaya çıkan yeni kavramlardan dolayı, eskiden nasıl düşündüğünü unutur. Yani insanın düşünce biçimi, olaylara bakış açısı ve dünyası değişir. Ponti’ye göre felsefe, dünyaya yeni bir gözle bakmaktır.

Yaşam Denen Şey

Eşya, nesneler, göründükleri için mi vardırlar? Yoksa varoldukları için mi görünürler?

Tepemizde dönüp duran gökler

Büyücünün fanusu gibidirler

Güneş fanus içinde lamba

Biz de gelip geçen görüntüler

(Ömer Hayyam)

Eşya, nesneler, var olduklarından dolayı görünmektedirler. Bunun dışında başka bir bilgimiz de yoktur. Anlamını bilmeden, gerçeklik, insan için varolmayacaktır. Tamdevirme (inversion) ile ifade edilecek olursa;

İnsan, gerçek bir sanallık ya da sanal bir gerçeklik yaşamaktadır.

Hume, insan zihnine yansımaları, ‘izlenim’ ve ‘idea/kavram’ olarak ikiye ayırır. İzlenimler ve idealar, her zaman birbirlerine karşılık gelerek belirirler. İzlenim güçlü bir duyumdur ve bilinmez bir sebepten ortaya çıkar. İdea ise, düşünme, akıl yürütme durumunda ortaya çıkan izlenimden daha silik bir görüntüdür. İzlenimler, onlara karşılık gelen idealardan önce gelirler.

İdealar birbirleriyle birleşirler, irtibatlanırlar. İdeaların ilişkilenmesi, insanın hayal gücünün kendisidir. İnsanın hayal gücüne, idealar bağı denebilir. İmgeleme gücü, insan dışında bağımsız bir dünyanın varlığını destekler.

Hume için, nesne denen özün ideası, izlenimden gelmektedir. Ancak izlenimin verdiği şey sadece nesnenin niteliği olup özün kendisi değildir. Yani öz, çeşitli niteliklerin biraraya gelmesinden oluşan bir ideadır. Ancak insanın hayal gücü, o niteliğin ardında bulunan özü aramaktan kendini alamamaktadır.

Hume’a göre zihin, adeta bir tiyatro sahnesi gibidir. Orada, varolan veya gerçekte olmayan ne varsa hepsi sahne alır.

İnsanın Bilme Yetisi

Locke, bilginin tamamen tecrübeden geldiğini düşünüyordu. Duyu organları yoluyla edinilen kavramlar, zihinde depolanır (hafıza) ve adlandırılırlar. Zihin, bu kavramları soyutlaştırır. Normalde insan tecrübe yoluyla nesne ve olayları bildiğini, anladığını sanır. Oysa bilme, anlama olayı, sadece tecrübe ile olmaz. Kant, tecrübeyi öncelleyen bilgiyi, ‘a priori’ olarak işaretledi.

İnsan, bilişinin sınırlarını aşan şeylerle ilgili düşünmeye kalkınca çelişki, zıtlık (antinomy) içine düşer. Bu, insanın aklının sınırı olduğunu gösterir. İnsan bilişi sınırlıdır. İnsan, nesneyi algılayabilse de, o nesnenin kendisini bilemez. Öze ait bilgi yani gerçeklik, kavranamaz. O, algı ve aklın kavrayış alanı dışındadır.

İnsan dünyayı, nesnel olarak bilemez. Çünkü herşey öznenin bilincinde oluşan şeylerden ibarettir. Ancak başkalarıyla, üzerinde mutabık kalmasını sağlayan bir düzen mevcuttur. Bu düzen, öznenin gözüne olanak dünyasının, olgular dünyasında kendini ortaya koymasını sağlar.

Umutsuzluk=Can Simidi

Yaşamın kendisi umutsuzluktur. Çünkü insan Tanrıdan kopup ayrılmıştır. Umutsuzluk, insanı ölüme sürükleyen bir hastalıktır. Umutsuzluk günahtır. Ancak bu durumu insan, kendini aşmak, kendini bir üst bilince taşımak için fırsat bilmelidir.

Neredeyse ölümle eşdeğerde bir umutsuzlukla karşılaşsa bile, insan ölümden uzak durur. İnsan, en son seçenek olarak ölüm kalsa bile, yine de yaşamak için bir yol arar. Peki neden umutsuzluğa kapılır öyleyse? İnsanın ardında sonsuz bir varlık olmasaydı umutsuzluğa düşmezdi. İnsan ne kadar kendinden nefret etse de, kendinden kurtulamaz, bir yere kaçamaz. Çünkü içinde Tanrıyı barındırmaktadır. İşte zaten bu Tanrı olmasa, insan umutsuzluğa kapılmazdı. İnsan bu son ‘‘can simidine’’ sarılmalı ve bir daha geri gelmeyecek olan hayatını, önemle yaşamalıdır.

Diyalektik Bakış

Çelişkiler insanı, gerçeğe doğru adım adım yaklaştırır. Çelişkisiz, tutarsız olmayan bir yaşam mümkün değildir. İstikrarda çelişki, üst boyuta geçiş, gelişme için gereklidir. Hegel, tarihsel süreci içerisinde varlığın gelişimini ‘tez-antitez=sentez+antitez=sentez.....’ biçiminde düşündü. Bu sürecin sonunda, zaman-mekandışı, mükemmel, kusursuz, soyut, bütüncül, uyumlu, varlıkları tanımlayan-betimleyen, mutlak kavrama ulaşılacaktır.

Dünyada gizli bulunan bir ruh (geist) mevcuttur. Bu ruh, dünyaya hükmetmekte olan akıldır. Hegel, insanın ne olduğunu, kim olduğunu bilmesini sağlayan Kant’ın aklını ‘ruh’ (geist) olarak adlandırdı. İnsanın içinde uyuyan bu ruh, zamanla uyanır. Üst seviyelerdeki uyanışta bu, mutlak ruh olarak adlandırılır. Mutlak ruh, sanat, din, felsefede kendisini ifade eder. Uyumakta olan ruh, derece derece uyanır. ‘Mutlak ruh’, Tanrıdır. Tanrı, saf öz, cevherdir.

İnsanlar, mutlak ruhun faaliyetinin aracıdırlar. Dünyayı işleten asıl güç, mutlak ruhtur. Akıl ve ruhun diyalektik gelişimi için herşey, gerekli birer virgülden başka birşey değildir. Akıl, gerçeklikte kendini ortaya koyar. Gerçeklik, aklın ortaya konması olayıdır. Gerçeklik dünyasını yöneten neyse o, akılcı bir güçtür. Gerçekçi olan şey akılcı, akılcı olan şey, gerçekçidir.

Jaspers, insana sürekli aşkın bir varlık tarafından kodlu mesajlar gönderildiğini ve insana düşen görevin de, bu mesajların kodlarını çözmek olduğunu düşünür. Heidegger’e göre varolmak, yaşamaktır. Yaşarken, bu varoluş içinde insanın kendisiyle karşılaşmasıdır felsefe. Farkındalık, uykudan uyanmaktır. Heidegger için ‘uyuyan insan’, hem yoktur (orada bulunmamaktadır), hem de vardır (orada bulunmaktadır). Felsefenin çıkış noktası, ‘uyanış’tır.

İbn-i Arabi’ye göre tüm varlık hayalden ibarettir ve insanlar da uykudadırlar. Rüyanın, rüya olduğunu düşünmek için, ‘uyanmak’ gereklidir. Bu durum/hal sürecek olursa, buna ‘uyanıklık’ hali denebilir.

Uyuyan bir insan, bir aralık uyanıp sayıklar ve tekrar uykuya dalar

Aklın seviyeleri vardır. Bilgili insan önceki aklını unutur, halden hale dönüşür. Ancak uyumuş ve önceki halini unutmuş da olsa, onu uykusundan uyandırırlar. Kendi haline güler ve,

Rüyada çektiğim ne üzüntüydü

der.

0コメント

  • 1000 / 1000

Gunhan's Blackboard

ギュンハンの黒板