MANA VE SURET
Güneşin ışığı duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ışık elde etti. İnsanların mana sandığı aslında, surettir, ilinektir.
Bir yönetici çadır dikilmesini emreder. Biri ip büker, biri çivi çakar, biri bez dokur, biri diker, biri yıkar, biri iğne geçirir. Bütün bu hareketler görünüşte başka başka işler gibi görünürler ancak bunlar, anlam ve amaç bakımından birdirler. Hepsi de bir tek iş, amaç için çalışırlar.
Cevherin varlığı, kendi kendisindendir. Onunla var olansa ilinektir. Her an ‘elestü’ seslenişi ile cevherler ve arazlar var olmaktadırlar.
Mana
Anlamın özü bağdır, ilişkidir. İki şeyi birbirine bağlayan, ilişkilendiren şeydir. Zihin, anlamın geçici barınağıdır. Saf anlamın yeri kalptir.
Anlam iç ve dış anlam olmak üzere iki çeşittir. Dış anlam şekilsel olarak direkt kulağa yansıyan anlamdır.
Anlamın, varlıksız bir varlığı vardır. Anlam özgürdür. Söze, harfe büründüğünde hapsedilmiş olur. Esen rüzgarı, rüzgar sözcüğüne bağlamak gibi.
Anlam tamam ve mükemmeldir. Mana, insanı kendinden alan, suretten müstağni kılandır. Çiçek dökülünce meyve görünür. Beden yok olunca ruh kurtulur.
Göğü başaşağı tutan anlamın hükmüdür.
Dilbilimci, ‘Zeyd, Amr’ı dövdü’ der (örnekleme yapar). Birisi de tutar ‘bu kavga neden?’ der. ‘Amr’ın ne suçu vardı ki Zeyd ona vuruyor?’ aslında bu, örnek olarak verilmiştir. Belli bir anlamı aktarmak için söylenmiş bir sözdür. Amaç buğdaydır kap değil.
Dış (şekil), insana içe (anlama) doğru rehberlik eder.
Her insanın öncesi şekildir sonra ruh onun manevi güzelliği olur. Her meyvenin de öncesi şekildir ama sonra lezzeti onun anlamı olur. Önce çadır kurulur ve ondan sonra misafir çağrılır. Anlamın misafir, şeklin çadırdır. Anlamın denizci, şeklin kayık gibidir.
Yapraklar aynı renk ama meyveler başka başka. Beden yaprakları da birbirine benzer fakat her ruh başka şekilde belirlenmiştir. İnsanlar sokakta birlikte yürürler ama kimi dert sahibi, kimi mutlu.
İnanmayan öze, içe bakmaz. Kabuğu, dışı iç (anlam) zannederler. Anlamı yanlış yerde arar.
Atla (araçla) insan arasında bir yakınlık yoktur. Ata ilgi menzile yakınlaşmak içindir.
Mana aleminde başköşe, eşik vs yoktur. Biz ve ben vs yoktur. Herşey aynı seviyede.
Manayı, anne karnında oynayıp duran, doğacak çocuğa benzetir.
Kahır içinde lütuf, lütuf içinde kahır gizlidir.
Suret dışarıda, açıkta, mana içeride, gizlidir.
Mana olmadıkça suretin lezzeti olmaz. Onun için ‘neden bunu yapıyorsun?’ diye sorulur. Suret zeytinyağı, mana ışığa benzer.
Anlamı düşünmemiz imkansızdır. Sadece suretlerle oyalanırız. Şekillerden kurtulabilirsen o zaman anlamlarla direkt meşgul olabilirsin. Gönül aynanı temizle ki oraya Hak güneşinin nuru vursun.
Din büyükleri, mana ile Allah’ı işaret etmişlerdir. Yine mana denizi, ümmül kitap yanında bulunan zattır.
Anlam bütüncüldür. Tamam ve mükemmel olandır.
Suret
Mecnun’a dediler ki, Leyla pek o kadar güzel değil. Mecnun dedi ki, suret testidir, güzellik şarap. Allah bana onun suretinden şarap içirmede. Halbuki size onun testisinden sirke verdi. Allah bir testiden hem zehir verir hem bal. Testiyi görürsün ama o şarap doğru olmayan göze görünmez.
Sureti düzen de, ona can veren de Allah’tır.
Suret yolkesicidir. Suret, kase gibidir.
Söze anlam vermezsen, anlama bir zevk katmazsan, şu harflerle anlatılan buluşmanın da bir anlamı kalmaz. Ekmek, besin ve lezzetini (anlamını), kendine özgü suretiyle (formuyla) ortaya koyar.
Resimler, gerçek anlamı anlatmak için öğütlerdir, doğru yola çekmek için nasihatlardır. İçsiz çekirdek fidan olmaz. Ruhsuz şekil de hayalden ibarettir.
Anlamlar olmadan şekillerin tadı olmaz. Şeklin kendisi şekil için görünseydi, olsa idi, o zaman ‘Niçin böyle yaptın?’ sözünün anlamı olmazdı. Bu soru, birşey öğrenmek, faydası olması için sorulur. Sebebin aslının faydası yoksa ne yüzden bir fayda aransın.
Neyi dinle! Birşeyler anlatmaya çalışıyor.
Herkes kendi zannına göre bir anlam vermeye çalışmaktaysa da aslında onun şikayette bulunduğunu duyabiliyor musun?
Sırrın (anlam) feryaddan (şekil) uzak olmadığını ancak her göz ve kulakta bunu sezecek nurun olmadığını söylemektedir.
Ney sırrı (anlamı) ortaya koymaktadır. Neyin ortaya koyduğu anlamı anlamak ise aşk ateşiyledir.
Şarap da bir şekildir ama onu sarhoş edici içki haline sokan aşktır. Ona anlam verilmiş, anlamlı yapılmıştır. Bu anlam da ona başka bir hal kazandırmıştır.
Yine ruhla (anlam) beden (şekil) örneğini verir. Ruh görünmez, hissedilir ama birbirlerinden gizli değillerdir.
Gölge (suret) masal gibi uyku getirir. Aklı yatıştırır, ikna eder ama tatmin edemez. Güneşin (mana) kendisi ise kendisiyle gösterir. Söz güneşi anlatır sadece. Güneş gökte bir tanedir ama benzerini adetlerce yapabiliriz.
Ekmeğin sureti, ekmekteki faydaya, tada (anlama) sofradır. Fakat veliler, sofrasız ekmek yerler.
Surete kapılan yolunu kaybeder, manaya bakan doğru yolu bulur.
Suretleri kaseler bil, kaselere Hak ne dökerse, o olur.
Suret testidir, güzellik şarap. Testi bu cihandan, şarap gayb alemindendir. Köpükle (suret) denizi (manayı) örter, tozu (suret) gösterir rüzgarı (mana) örter.
Şekilsizlik mutlak faildir. Şekil, şekilsizliğin elinde bir alet gibidir. Şekil yüzünü gizleyince şekiller, renk ve kokunun esiri olurlar.
Şekiller (sembol), şekilsizliğe (kavram) kuldur;
şekil → eseri
kılıç, kalkan zafer
kadeh sarhoşluk
yiyecek kuvvet
Anlamın şekille bağlılığı vardır. İkisi bir olmadıkça fayda vermez. Şekil, anlamın bir türevidir. Allah desen, kulun varlığı gereklidir. Hakim desen, mahkumun varlığı gereklidir.
‘Sıva henüz kurumamıştır’ demek, ‘üzerine henüz alçı sürmek doğru değildir’ anlamını ifade eder.
Güneş ve gölge benzetmesi yapılabilir. İnsan havada uçan kuşun yerdeki gölgesine ok atar durur
Mana gerçekliği, içi, suret ise görünüşü, dışı ifade eder. Güncel yaşamda suretin anlamla yer değiştirmesi, eşyanın gerçekliğinin algılanmasına perde olmaktadır. Eşyanın gerçekliği ile görünüşü, insanın eşya ve olaylara öznel bakışından kaynaklanmaktadır. Bu, eşya ve olayların farklı görüntü sunmasının temel nedenidir. Eylem ve sonucunu da, mana-suret ilişkisi açısından ele alabiliriz. Her iş bir sonuç doğurur.
Sen mademki zahiri, önü, sonu düşünmektesin. Ancak ve ancak bu gam ve neşe alemindesin. Ey hakikatte yok olan! Nerede ön, nerede son?
Su, koruk içinde ekşidir fakat üzüme gelince tatlılaşır. Sonra küpün içine girince acır, haram olur. Sirke olunca ne güzel katıktır.
Herşey, can aleminden gelip, harf tuzağına tutuldular. Kuşdilini yalnız ses bakımından öğrendin .
Medlulü (anlamı) olmayan delalet edici hiç gördün mü? Gerçeği olmayan bir adı hüç gördün mü? Kaf ve Lam harflerinden gül topladın mı? adı okuduysan müsemmayı (adı olanı) da ara.
Adlar, harf ve nefes nikahıyla yüzlerini örterler. Söz bir bakımdan manayı açarsa da, on bakımdan manayı örter, gizler.
Sureti zeytine, manayı ışık’a benzetir. Yine sureti gölgeye, manayı güneşe. Suret yokolur ama mana kalıcıdır. Söz bedene, manası da içindeki cana benzer. Söz post gibidir, mana onun içi. Harf kaptır, mana sudur. Meyve manadır, çiçek onun sureti. Çiçek müjdedir, meyve de nimeti.
İnsan, ya harfleri görür yahut manayı. Bir anda ikisini birden göremez. Mana, harfe bağlanınca, hapsoldu demektir. Ad ve suret halkın aklına tuzaktır.
Can alemi deniz, şekille kalıp o denizin köpüğü. Sonu ve başı olan herşey şekil ve kalıptan ibarettir.
Bilgiden düşünce dalgası ortaya çıkınca mana, ses-sözden bir suret düzdü. Sözden bir şekil doğdu, yine öldü. Dalga kendini yine denize iletti. Suret, suret-sizlikten çıktı yine suret-sizliğe döndü. Ömür, nehir suyu gibi yeniden yeniye akıp gider. Fakat cesette bir süreklilik gösterir.
‘Ruh-suz şekil’, hayalden ibarettir anlam olmadan şeklin tadı olmaz. Şeklin kendisi için şekil olsaydı, o zaman, ‘niçin böyle yaptın?’ diye sorulmazdı.
Sözü bırak da öz aynasına bak! Çünkü işkillenme, yadırgama hep sözden meydana gelir.
Varlık alemindeyken ‘Tanrı uludur’ demek hoş değildir. Baş kurban oldu mu, o vakit ‘Tanrı uludur’ sözü gerçekleşir. Burada sözün bittiği yere işaret vardır.
Allah, mürşid-i kamilin dilinden der ki; ‘Ben dilim, sen vücutsun’. ‘Mana-suret’ ikilisi konjunktüre göre yer ve boyut değiştirebilir ama hep mevcuttur. Herşeyi karşıtıyla anla! ‘Mana-suret’ ölçüsüyle hareket et ve suretten manayı keşfet.
Mana ile suret ilişkisi; Aracılık konusunda mana ile suret, su ile ağaç gibidir. Mahiyetlerine bakarsan birbirlerinden tamamı ile uzaktırlar. Elbise bedenden, beden de candan haberdar değildir. Ruh, şimdilik kalıba yoldaş olmuştur. Beden ruha otağdır. Beden ile ruh, taşla demire benzer. Ateş, taş ile demirden doğar. Ateş, bedene ait bir sıfattır ama bedeni kahreder.
İnsan, ruhun bedene gelmesindeki faydayı bilmez ama örneğin manayı harfe bağlar ve serbest olan manayı harfle, nefesi kelimeyle sınırlandırır. Bunu bir fayda elde etmek için yapar.
Rumi’de beden, ruh için bir alet gibidir. Bedenle ruh, sözle anlama benzer. Ruhla beden birbirine yabancıdır. Peki öyleyse yabacıyla olan bu yakınlık nedir? Bu ten, ruhun elbisesidir.
Can, bedenle birleşiktir ama can, bedene benzemez. Mana kaptan, suret gemidir.
Anlamların cisimle (beden) beraber olması şaşılacak birşeydir. İsimleriyle eşyayı anlayış garip birşeydir. Söz yuva, anlamda kuş gibidir. Cisim sanki nehir, ruh da akıp giden su gibidir. O akıp gider sen onu duruyor sanırsın. Suyun akıp gittiğini göremiyorsan üstünde görünen yeni yeni çerçüplerden aktığını anla. O çöpler sendeki düşüncelerin şekilleridir. Her an yeni taze şekillerle ortaya çıkarlar. (>Su akışı hızlandıkça, çerçöp akışı da hızlanır.)
Ayran içinde yağın gizlendiği gibi doğruluk cevherinde (can), yalan (beden) da gizlidir. Ruh, bedensiz bir iş yapamaz. Kalıp da ruhsuz soğur, donar. At (araç) ile insan arasında bir yakınlık yoktur. Ata ilgi, menzile yakınlaşmak içindir.
Gayb aleminin başka bir bulutu, başka bir yağmuru, başka bir göğü, başka bir güneşi vardır. Fakat bunlar ancak ayrıcalıklı kişilere görünür. Yağmur vardır, alemi beslemek için yağar. Yağmur vardır alemi perişan etmek için yağar. Kış, yel ve güneş de böyledir. Bunların etkileri de zamanına göre ve ayrı ayrıdır. Bunu böyle bil, ipin ucunu yakala. Rüzgar işini yaptı, esti geçti. Canı olan da, rüzgarın tesirini candan kabul etti.
Allah hikmetleri tamamıyla kula malum olsaydı kul, o işi yapamaz, aciz kalırdı. Allah sonsuz hikmetlerinden pek azını kula bildirir de onu işe çeker. O işin faydasından hiç haber vermese kul, hiç harekete geçmez. İşin hikmetini tamamıyla bildirse kul yine harekete geçmez.
Varlıktan öte bir meydan görmedikçe, darlıktan, addan, şöhretten kurtulamazsın. İşin içyüzünü göremezsin.
Denize bakıyorsun ama denizin de bir denizi var, onu sürüp duruyor. Ruhun da bir ruhu var, onu istediği tarafa çekip çeviriyor. Mana gözetenlerin kıblesi sabırdır.
Varlık, yoklukta gizlenmiştir. Yüzlerce alet, aletsizlikten ortaya çıkar. Suretler de suretsizlikten. Yokolmak, sureti terketmek anlamını taşır. Yokolmak asla dönmektir. Asıl, ateşin ışığıdır, kendisi değil. Yeryüzündeki ışık, Onun gölgesidir.
Beden candan (aşkın gösterilen), elbise de bedenden habersizdir.