Mevlana Celaleddin-i Rumi’de MANA-SURET perspektifi

ANLAMI GÖRMEK

Çıktım erik dalına anda yedim üzümü,

Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu.

.....................

Kerpiç koydum kazana poyraz ile kaynattım,

Nedir diye sorana bandım verdim özünü.

.....................

Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere

Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu.

.......................

Balık kavağa çıkmış zift turşusun yemeğe,

Leylek koduk doğurmuş baka şunun sözünü

Gözsüze fısıldadım sağır sözüm işitmiş,

Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü.

(Yunus Emre)

Yunus Emre’nin, bu şiiri hangi ruh hali veya duygu dünyası içinde söylediği sadece kendisinin malumudur. Bunu kendisine sorabilirdik bugün hayatta olsaydı ama bu ruh halini belki kendisi de izah edemeyecekti.

Erik dalına çıkıp üzüm yedi ama bahçe sahibi cevizimi yeme dedi. Kerpiçle poyrazı kaynatıp yemek yaptı. Sinek kartalı salladı. Balık kavağa çıktı ve zift turşusunu yedi. Köre konuştu ama sağır duydu ve dilsiz de konuşuyor.

Örneğin G. E. Moore’a soracak olursak bize, bu dizelerde kategorik hata olabileceğini söyleyecektir. Çünkü burada yalın anlam bulunmamaktadır.

Yunus yukarıdaki şiirini şöyle tamamlar;

Yunus bir söz söylemiş hiçbir söze benzemez,

Münafıklar elinden örter mana yüzünü.

Ponty’e göre ‘ben’in gördüğü kırmızı ile başkasının gördüğü kırmızı farklıdır. Bu bilinçsel ayrılık, farklılık, ‘iletişim kopukluğu’ veya bozukluğu sonucu anlaşılan birşeydir. Ve insan, bir başkası/öteki ile arasında bölünmemiş varlık hali arayışına girer.

Mantıkut tayr’ın lügat-ı mutlakından söyleriz,

Herkes anlamaz bizi bizler muamma olmuşuz.

Lafz-u suret cism ile anlamak isterler bizi,

Biz ne elfazız ne suret, cümle mana olmuşuz.

(Niyazi Mısri)

İbn-i Arabi’ye göre, dildeki gerçek işareti idrak edebilen insanı kamil, hangi seviyede olursa olsun içle dış arasındaki kuruntusal çelişkiyi giderebilecektir. Ona göre varlık, Esma-ül Hüsna’ya dayanarak Rahman’ın nefesinden görünürlük düzeyine çıkar. Varlıklar, nefesle adlandırılırlar. Kelamda Rahman’ın nefesi, yani esas anlam, örtüktür.

Söz karadan akdan degül yazıp okumakdan degül

Bu yürüyen halktan degül Halık avazından gelir.

(Yunus Emre)

Ve yine

Beni bende demen, bende değilim.

Bir ben vardır bende, benden içeru.

Süleyman kuş dilin bilir dediler,

Süleyman var, Süleyman’dan içeru.

(Yunus Emre)

Barthes; ‘Yazar ölüdür’ dedi. İfade edenden çok, metnin, ifadenin önemini vurgulamıştı. Yazardan çok esere önem verdi. Barthes’a göre metinler de orijinal değildir. Tüm metinler toparlamadır. Dolayısıyla insanın yapacağı şey, elindeki metinden yeni anlam çıkarmaktan, yorumlamaktan başka birşey değildir.

Sözler anlıktır. Sesler kaybolur ancak ulaştığı zihinde yeniden doğarlar. Şekillere takılıp kalındığında, onların altnda ya da ardında yatan tada hiçbir zaman ulaşılamayacaktır.

Yunus Emre anlama ulaşamayanlara;

Ey kendi özünü bilmeyen, söz manisini bulmayan

diye seslenir. Ve şöyle açıklar bir başka beytinde;

Aşksızlara benim sözüm benzer kaya yankısına,

Bir zerre aşkı olmayan belli bilin yabandadır.

Öküz Bağdata gider de görüp göreceği karpuz kabuğudur.

Mücevheri görürsün ama o mücevherin çıkarıldığı madeni de gör.

0コメント

  • 1000 / 1000

Gunhan's Blackboard

ギュンハンの黒板